KRAL MUTSUZDU
Kral mutsuzdu, hayatındaki en güzel şeylerin lezzeti kaçmıştı. Yemeğin tadı, soytarılarının eğlencesi, eşinin cazibesi kalmamıştı. Sarayında her şey bulunuyordu ve bu ruhuna dayanılmaz bir ağırlık veriyordu. Doktorların tavsiyelerine pek kulak asmıyordu. Zaten verdikleri ilaçlar, diyetler, çaylar bugüne kadar hiç işe yaramamıştı.
Bir gün saraya bir derviş geldi. Cılız adamın hırkası sisler gibi inceydi. Cildi güneş altında kuru üzüme dönüşmüştü. Ama gözünde yanan ateş onu canlı ve ilginç bir şekilde genç gösteriyordu. Kralı iyileştirebileceğini söyleyince onu kralın huzuruna getirdiler. Heybesinden bir taş leğen çıkarttı. Onu su ile doldurdu ve krala yaklaşıp suyun yüzeyine bakmasını ve ne gördüğünü söylemesini rica etti. Kral yaklaştı, leğenin üstüne eğilip sıkılmış bir sesle sadece kendini gördüğünü söyledi. Demek ki yeteri kadar iyi bakmamışsınız, daha yakından bakın efendim diye cevap verdi derviş. Kral alaylı bir ifadeyle yüzü suya dokunacak kadar eğildi. Birden güçlü bir el onu ensesinden tutup kafasını suya batırdı. Kral boğulacağını düşünürken düştü. Gökten düştü. Bir köye vardı. Gözlerini açtığında etrafında kılığıyla dalga geçen bir grup işçi vardı.
Çevredekilere kral olduğunu söyledi. Sağa sola emirler yağdırdı. Ama bu herkesin onunla daha fazla dalga geçmesine sebep oldu. Grubun başındaki genç ne iş yaparsın diye sorunca kral da ben iş yapmam, insanlar benim için iş yaparlar diye cevap verdi. Genç o zaman sen bize ancak hamal olursun. Mesleği olmayanları eşek yerine kullanırız burada dedi ve onun sırtına yük yükleyip kırbaçlamaya başladı. Kral yardım alamayınca mecburen yürüdü. O akşam ahırda uyudu. Sabah uyandığında eşek olmuştu. Ellerinin yerinde toynak, kafasında iki tane uzun gri kulak, arkasında da sallanan bir kuyruğu vardı. O günden sonra her gün sabahtan akşama kadar yük taşıdı. Az yemek, bol kırbaç yedi.
Yedi sene geçince bir sabah insan olarak uyandı. Ahırdan çıkınca insan olduğuna o kadar sevindi ki. Ama hala bir mesleği yoktu. O nedenle her gün ekmeğini kazanmak için çok çalışıyordu ve zorlanıyordu. Bir gün bir adam ona sıra dışı bir iş teklif etti. Hamamın kapısında durup çıkan her kadına evli olup olmadığını sorup evli olmayan ilk kadınla evlenmeyi kabul ederse ona yüklü miktarda para vereceğini söyledi. Bunu duyan kral koşa koşa hamama gitti. İlk on kadın evliydi ama onbirinciyi görünce sormak istemedi. Kadın yaşlı, sakallı ve şaşıydı. Tek bir dişi vardı alt çenesinde ve ağzından salya akıyordu. Kral titrek bir sesle evli olup olmadığını sorunca kadın ona dev bir gülümsemeyle hiç sormayacağını zannettim, gel buraya yakışıklım dedi ve onu boynundan yakaladı. Kral kendini kurtarmak için kadını geriye itti. Öyle güçlü gitti ki kafasını sudan tutan el onu sonunda bıraktı ve kendini yine sarayda buldu.
Sarayda zaman hiç akmamıştı. Derviş mütevazi bir gülümsemeyle ona peki şimdi efendim suda ne gördünüz diye sorunca kral asılmaktan kurtulmuş bir mahkûm gibi ona sarılıp kalbinin en derinden gelen bir mutluluk gülümsemesi attı. O gün bugün kral hayatın lezzetiyle birlikte gelen neşe içinde yaşadı.
Yorum Yazabilirsiniz